Wednesday, April 28, 2010


Bir gün Cağaloğlu’nda dolaşırken yedi yaşındaki oğlum, “anne niye hep başkalarının kitaplarını alıyoruz?” diye sordu. E.V Gatenby metoduyla öğrenemediğim İngilizce’yi Kernel, Cambridge gibi yeni metotlarla öğrenmeye çalışıyordum. Oğlumun sözleri zamanımı kullanırken beni, İngilizce ile yazma arasında bıraktı.
Ailemden ayrıydım. Fransızca öğrenmek istemediğim için böyle bir yol seçilmişti. Çanakkale Cumhuriyet İlkokulundaki öğretmenlerim ve Merkez Lisedeki öğrencilik yaşamım içinde benimle ilgilenen eğitimciler, konu İngilizce ya da Türkçe olduğunda; yüreklendirdiler, gururlandırdılar, ödüllendirdiler. Yatılı paralı bir yurtta kalıyordum. Sıkıntılı günleri, bazen paramı iyi kullanamamandan, bazen de beceriksizliğimden yaşadım. Orta okul yıllarımda örgü, nakış gibi el işi dersinde yapmak zorunda olduğumuz işler benim için kabustu. O dersi veren kişilerden korktuğum kadar hiçbir şeyden korktuğumu hatırlamıyorum. Kendimi korku tünelinde zannederdim. Kızlar annelerinin kolaladığı örtülerle adeta görücüye çıkar gibi öğretmene patiskalarını, etaminlerini uzatırken ben oradan kaçmak ya da camdan atlamak isterdim. Ne yazık ki hırpalanır, azarlanır, alaycı bakışlarla itilir; terli ellerimin kirlettiği örtülerimle yalnız bırakılırdım. Ezilmişlikten beni kurtaran el işi derslerinin okul kütüphanesinde yapılmasıydı. Kütüphane öğretmeni bana göz kırpar, dost bakışlarıyla teselli ederdi. Etrafımdaki kitapları seyretmeye, gözümle saymaya başladığımda orada yaşananları unuturdum. Sonunda cuma günlerini yatakhanede saklanarak geçirmeye başladım. Koskoca bir günü tek başıma bir yatakhanede geçirmek, üstelik de yöneticilerden saklanmak kolay bir yol değildi. Dolabın içine bile girdiğim oldu. Kağıdı kalemi elime alır, yerel gazetelere şiirler, öyküler, kendimce denemeler hazırlardım. Rahmetli babam Şair Hoca lakaplı Hüseyin Sezer, benim öykülerimden kendi kitaplarını basan matbaaya küçük bir kitap hazırlattı....
Amacım Üniversite okumak, üniversiteli gibi yaşamaktı. Aileme İstanbul’a yerleşmeleri için baskı yaptım. Yatılı bir yaşama dayanamazdım. Onlar için hiç de kolay olmadı. Millet Caddesinde üç oda bir salon kibrit kutusu gibi bir evde(Çanakkale’ye göre) yaşamaya başladık. Sakatlar Derneğiyle tanışmam, bol paralı işime girmem hep o evde oldu. Eşimle tanıştım.
Milletlerarası santralından ayrılıp Üniversite eğitimimle ilgili bir işe başlamam ciddi bir karardı. Hem bütün gün çalışacaktım, hem de kazancım yarıya inecekti. Bu karar benim Kaftan Export, Koton Export, Bayramoğlu Sahil Mah. gibi büyük firmalarda en üst düzeyde, yönetici olarak çalışmamın kapılarını açtı. Yirmi yıl geçmişti. İki çocuk sahibiydim. Huzurlu ve mutlu bir evliliğim vardı. Sınırlarımı çizemezsem yaşamımın sonuna kadar sadece kazanmak için yaşayacaktım. İstediğim para değildi, yazmaktı. Eşimin ve sonra da Kelebek yayınlarının desteği ile ilk kitabım yayımlandı, Ya-Pa, Inkilap yayımları derken; kendimi yuvamda, ailemle Bu Yayınlarında buldum. Bu yayınları; benim için bir yaşam şekli...

No comments: